31 Mart 2020 Salı

Küresel Kabus ve Umut


Selam Herkes,

Birbirimizden ayrı tutulduğumuz şu günler bizlere,  tanıdık olsun olmasın bir diğerinin değerini anlamak için düşünme fırsatı veriyor. Her büyük kriz  öğretici, anlatıcı, aydırıcı, hatta dönüştürücü. 21. yüzyılı yaşayan bizler, tarihte en önemli dünya olayları içinde yerini alacak bu virüs krizine tanık olmaya yazgılıymışız demek. 

Karantina günleri, bize insanın yalnızlığını, tek'liğini kanıtlıyor. Evinde kalmaktan başka çaresi olmayan da, ortamın bütün risklerine karşılık çalışmak için, alışveriş için evinden çıkmak zorunda olan da şaşkın durumda.
 Uzaylıların istilasına uğradı sanki dünya. Dünyanın sonunu hazırlayan virüs kılığındaki uzaylıların istilasını işleyen bir  korku filminin içinde gibiyiz,  gözümüzü kapatıp filmin biran önce bitmesini bekliyoruz.

Sosyallikten kopuş uzadıkça özlemler de derinleşmeye başladı. Kokusu, sıcaklığı, sesi ve varlığı ile sevdiklerini yanında hissedebilmek meğer ne  olağanüstü bir ayrıcalıkmış. Sarılmak, öpmek, dokunmak, sevdiğimizin, yakınımızın sıcaklığını hissetmek neredeyse olanaksız artık. Oysa, yaşamın rengi bütün bunlarmış da farkında değilmişiz.

İstediğinde korkusuzca bir arkadaşınla, sevdiğinle bir yerlerde oturup çay, kahve,bira vs.. bir şeyler içebilmek, ev ziyaretleri yapabilmek çok sıradan sandığımız gerçekte ise çok kıymetli zamanlarımızmış.

Sokağa çıkıp avare avare dolaşmak, telaşla bir yerlere yetişmek, kuş seslerini dinleyip kurumuş yaprakların çıtırtısını duyarak yürüyebilmek, sokak simitçisinden simit almak ve sonra ayak üstü zevkle yemek,vapura binip en kalabalığından mesela Eminönü'ne gidebilmek, yürümekten, koşturmaktan yorulmak, yolda tanımadığın insanlarla çarpışmak, göz göze gelip kızgınca bakmak, ılık esintili deniz havasını derin derin içine çekmek,  sahilde oynayan çocukları, sarmaş dolaş gezen sevgilileri görüp gülümsemek, fotoğraf çekmek, an'ları yakalamak... Ev mahkumuysak artık başkalarından soyut, "an" paylaşmaktan uzağız.  Hele bir de yalnız yaşıyorsak, sadece kendi an'larımızın içinde, kendimizle baş başa  geçirdiğimiz zorlu bir dönemdeyiz. Kendimizle konuşmaktan yorulduk belki de... 

O nedenle yazımın başında bugünleri,  'etraflıca düşünmediklerimizi düşünme zamanı' diye tanımladım. 

Öyle ki; sevdiklerimizi,dostarımızı  yaşarken kaybetmenin anlamsızlığını, gereksiz yere koyduğumuz mesafeleri, ertelediğimiz buluşmaları, hep "sonra giderim" diyerek ötelediğimiz  dost-arkadaş  görüşmelerini, sinemaları, sergileri, tiyatro oyunlarını, bugün değilse de "yarın yaparım" dediğimiz her eylemi düşünmeli. Ertelemeye gelmiyor yaşam. Virüsün insanlığa verdiği en önemli  derslerden biri de bu oldu. Yarın belli değilken, boşa atıp tutmakmış "sonraya bırakma" kararımız. "Zaten var, orada duruyor nasılsa" dediğimiz pek çok şeyi, bir günde kaybedebiliyoruz.

Şimdi empati kurma zamanı; evinden sağlığı nedeniyle çıkması olanaksız kişilerle, birilerinin sanki kendisi hiç yaşlanmayacakmış gibi vicdansızca hor gördüğü yaşlılarla, bırakın evde dört duvar arasında kalmayı, sadece uzunca bir insan boyundaki yatağına sıkışmış, yaşamlarını başkalarının bakımı olmadan sürdürmesi olanaksız olan genç/ yaşlı kişilerle, kimseye hissettirmeden yaşadığı hastalığın tedavisini korku içinde yarım bırakmak zorunda olanlarla, hiç bir suç işlememesine karşın düşüncesi ile suçlanan, yargılanan ve hapiste yaşamı tükenen düşünce mahkumlarıyla, suçu olmadığı halde mahkum edilen herkesle, açlık grevindeki sanatçılarla, evinde kalması mümkün olmayan çünkü evsiz, kimsesiz insanlarla, işini kaybedenlerle, canını dişine takıp çalışan, kendi yaşamlarını riske etme pahasına tüm bilgisini, emeğini ortaya koyan tüm sağlıkçılarla, her gün hizmet sunan apartman görevlileriyle,  kapıyı bir an önce çalmasını beklediğimiz, harıl harıl oradan oraya sipariş yetiştiren görevliler, kuryelerle, bütün mağaza çalışanlarıyla, kan ter içinde üretimde çalışan tüm emekçilerle...Liste uzun. Kimbilir daha atladığım kimler var?

Evlerimizden çıkma zamanı tekrar geldiğinde, yaşadığımız bu travmanın  etkisinden sıyrılıp  da "normal" yaşamaya geri döndüğümüzde, umarım ki herbirimizin  kendi açısından aldığı dersler, deneyimledikleri, öğrendikleri temelinde,  daha barışçıl, daha az tüketen, daha doğa dostu, sevginin değerini anlamış bir insanlık olma yönünde  dönüşüm geçirmeyi başarırız. 

Bunu da kaçırırsak, artık bu gezegende bize  hayat yok!









2 yorum:

  1. Ellerine sağlık Özgür. İlaç gibi geldi bu sıkıntılı günlerde. Devamını geciktirme lütfen

    YanıtlaSil

Şiir Denemelerimden

  Yalnızlığım-  İkirciksiz tekin kuru gürültüsüz, iç barışım. Sade, gösterişsiz, imasız cümlelerim, emin, güvenli limanım. Dön gel girdaplar...